
Kadıköy’de yürürken, kaldırım taşlarında “Hayat kısa kuşlar uçuyor” dizelerine rastlarsanız, hemen anlayın ki Cemal Süreya’nın yaşadığı evin tam önündesiniz. Çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen, ölümsüz şiirleri ve özgün bakış açısı ile Türk edebiyatının gelişimine büyük katkılarda bulunmuş bir şair olan Cemal Süreya üzerine yaptığımız bu Psikanalitik deneme yazısını gelin beraber inceleyelim.

Cemal Süreya ve Okuyucu
Cemal Süreya, 1931 yılında Erzincan’da doğdu ve 9 Ocak 1990’da İstanbul’da hayatını kaybetti. Edebiyat dünyasına adım attığı ilk yıllardan itibaren dikkat çeken bir yetenekti. 1950’lerin sonlarında İstanbul Üniversitesi İş İdaresi’nden mezun olan Süreya, bir süre gazetecilik ve yayıncılıkla uğraştı. Ancak asıl ününü ve tanınırlığını şiirleriyle kazandı.
Cemal Süreya’nın edebiyatla ilgisi çok küçük yaşlarda başlamıştır. Küçük yaşlarda annesinden dinlediği halk hikâyeleri ve aile çevresinde okunan cenk hikâyeleri ve diğer bazı dini hikâyeler onun okuma arzusunun gelişmesine ve “şairlik duygusunun” ortaya çıkmasına vesile olmuştur. İlkokul üçüncü sınıftan sonra okuma tutkusu yön değiştirmiş; halk hikâyelerinin yerine daha çok serüven kitapları okumaya başlamıştır. Ortaokul yıllarında okuduğu Dostoyevski ise ona âdeta yeni bir dünyanın kapısını aralamıştır. Bu yıllarda şair olma arzusunun ilk nüvelerini hisseden Cemal Süreya, ilk aşkı olan (sonradan ilk eşi) Seniha’ya şiirler yazmış ve bu yüzden kendisine “Şair”, Âşık” gibi adlar verilmiştir. Lise yıllarında edebiyata ilgisi oldukça derinleşmiş, kendi kendine eski yazıyı öğrenmiş ve özellikle eski edebiyata araştırmacı bir gözle bakmaya başlamıştır. Bu dönemde çok etkilendiği Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” şiirini defalarca okumuş ve hatta ezberlemeleri için başkalarının defterlerine de yazmıştır.
“İkinci Yeni” hareketinin şairlerinden biri olan Cemal Süreya, şiirlerinde genellikle aşk, ölüm, yalnızlık ve insan ilişkileri gibi evrensel temaları işlemiştir. Bu temaları, sade ve akıcı bir dil kullanarak anlatır. Onun şiirlerinin özgün ve etkileyici bir yanı, insan duygularına ve insanın iç dünyasına dokunabilme yeteneğinden gelir. Okuyucuları, Cemal Süreya’nın dizeleriyle kendi duygusal deneyimlerini ve düşüncelerini kolayca özdeşleştirebilirler.
Cemal Süreya üzerine Psikanalitik Deneme “Üvercinka, Bozuk Saat”
Cemal Süreya, şiirlerinde duygu derinliği ve bireysel deneyimlerin öne çıktığı bir üzerlik sergiler. “Bozuk Saat” ve “Üvercinka”, şairin bilinçaltı düzeyinde çözümlenebilecek imgeler ve sözcükler kullanarak okuyucuda derin psikolojik etkiler yarattığı iki önemli eseridir.
Bozuk Saat
“Bozuk Saat”, zamanın durması ve geçmişin tekrarlanması üzerinden bireyin bilinçaltında sürekli dönen bir melankoli ve pişmanlık hissini açığa çıkarır. Bozuk saat, bireyin zamandaki kaybolmuşluğunun ve kontrol edilemeyen hayat akışının sembolü olarak öne çıkar.
Psikanalitik Çağrışımlar Yapan Sözcükler ve Cümleler:
- “Saat bozuk ama yine de çalışıyor.” – Bu ifade, bireyin ruhsal düzeyde içsel bir duraklamayı veya tıkanmayı temsil ederken, hayata devam etme zorunluluğunu da vurgular.
- “Zamanın içinden geçen bir sessizlik.” – Sessizlik burada, bilinçaltının baskılanmış duygularını temsil eder.
- “Gölgeler uzuyor duvarlarda.” – Gölge kavramı, Jung’un “gölge benlik” teorisine göre bireyin karanlık taraflarını simgeler.
- “Geçmişin ötesinde kaybolan bir ses.” – Kaybolan ses, çocukluk anılarından gelen ancak unutulmuş ya da bastırılmış travmatik olaylara işaret edebilir.
- “Zamanı durdurmak isterdim.” – Bu ifade, bireyin çaresizliği ve kontrol kaybı hissiyle başa çıkma çabasını simgeler.
Şiirin ana temalarından biri, zamanın akışına karşı duyulan derin bir huzursuzluk ve kayıp duygusudur. Freud’un öne sürdüğü “yas” kavramı, bu şiirde çok net bir şekilde hissedilir. Okuyucu, zamanın durdurulamaz akışına karşı bir melankoli ve kontrol kaybı hissi yaşar. Bozuk saat metaforu, bilinçaltının çözülememiş hesaplaşmalara açık olduğunu gösterir.
Üvercinka
“Üvercinka”, Cemal Süreya’nın bilinçaltının derinliklerinden gelen bir aşk çığlığıdır. Şiirdeki dil oyunları ve çözülemeyen imgeler, Lacan’ın “simgesel düzen” teorisiyle açıklanan, dilin yetersizliği ve arzunun sonsuzluğuna işaret eder.
Psikanalitik Çağrışımlar Yapan Sözcükler ve Cümleler:
- “Üvercinka” – Anlamı belirsiz olan bu sözcük, bilinçaltının sözle ifade edilemeyen derin arzularına işaret eder.
- “Göğüslerinde köpüren deniz.” – Deniz, bilinçaltında annelik, koruma ve aynı zamanda tehlikeli derinlikler anlamı taşır.
- “Saçlarında geceyi bulurum.” – Gece, bilinçaltın karanlık, bilinmez ve bazen korkutucu yönlerini simgeler.
- “Dudaklarında zamanı yitiririm.” – Aşkın ve arzunun zaman kavramını yok ettiği, bireyin kendini kaybettiği bir durumdur.
- “Gözlerinde sonsuz bir çöl.” – Çöl, hem bir yalnızlık hem de bir arayış alanıdır, bireyin kendine yolculuğunu simgeler.
Aşk ve tutku, bireyin bilinçaltındaki arzu nesnesine ulaşma çabasını simgeler. Lacan’ın “eksiklik” kavramı üzerinden, bireyin asla tam anlamıyla sahip olamayacağı bir sevgilinin peşinde koşması öne çıkar. Okuyucu, tutkunun ve arzunun sünnî sınırlarında dolaşırken, anlamlandırılamayan bir çözülme arzusuyla baş başa kalır. Şiirdeki imgeler, bireyin bilinçaltı arayışlarını ve içsel çatışmasını ortaya koyar.
Sonuç
Cemal Süreya’nın “Bozuk Saat” ve “Üvercinka” şiirleri, psikanalitik açıdan incelendiğinde bireyin bilinçaltındaki çatışmaları, arzuları ve kaygıları ön plana çıkarır. “Bozuk Saat”, zamana ve geçmişe dair bir hüzün ve kayıp hissi sunarken, “Üvercinka” bireyin derin arzularını ve tutkusunu anlamlandırma çabasını gözler önüne serer. Her iki şiir de Cemal Süreya’nın dildeki ustalığını ve insan ruhunun derinliklerine olan yolculuğunu temsil eder.
Fazlası için tıklayınız.